Yaklaşık 60 yıl önce görsel sanatlar ve müzik alanlarında sadeleşme hedefiyle ortaya çıkan minimalizm hareketi, günümüzde yaşamımızın her alanına uygulanabilecek bir akım haline gelmiş durumda.

Zamanımızın, motivasyonumuzun ve enerjimizin sınırlı kaynaklar olduğu kabulüne dayanan minimalizm, bu kaynakları sadece hayatımızdaki esas gereksinimlere harcamamızı öğütlüyor. Bu sayede hayatımızdaki “fazlalıklardan” kurtularak bizi mutlu eden şeylere odaklanabiliyoruz.

Dilerseniz minimalizmi biraz daha yakından tanıyalım ve bu akımı evlerimizde nasıl uygulayabileceğimize dair bazı öneriler sunalım.

Minimalizm Nedir?

Minimalizm 1960’lı yılların sonlarına doğru ABD’nin New York kentinde ortaya çıkan ve görsel sanatlarla müzikte sadeleşmeyi hedefleyen bir akım. Yıllar içinde mimariden sinemaya, edebiyattan yazılıma kadar birçok alanda etkisini göstermeye başlayan bu akımın temel prensibi olan sadeleşme, hayatın her noktasına uygulanabiliyor.

Netflix’te de izleyebileceğimiz ödüllü Minimalism: A Documentary About the Important Things belgeselinde hikâyeleri anlatılan ve theminimalists.com internet sitesinin de sahibi olan Joshua Fields Millburn ve Ryan Nicodemus, minimalizmi şöyle tanımlıyor:

“Minimalizm, insanların hayatlarına değer katan şeyleri sorgulamalarına yardımcı olan bir yaşam tarzı. Fazlalıkları hayatımızdan çıkararak, yaşamımızdaki en önemli şeylere daha çok yer açabiliriz. Yani sağlık, ilişkiler, tutkularımız ve kişisel gelişim gibi şeylere…”

Minimalizm Ne Değildir?

Minimalizm insanların hayatlarından tam olarak neleri çıkarmaları gerektiğini öğütleyen ve herkes için aynı yollardan geçmeyi şart koşan bir akım değil. Zaman zaman bu şekilde karikatürize edilse de minimalist olmak için bütün eşyalarımızı satmak ve bir keşiş gibi yaşamak zorunda değiliz.

Minimalizmin temel prensibi hayatımıza değer ve keyif katmayan şeylerden kurtulmak. Bu yüzden edebiyat tutkunu bir minimalistin evinde 1.000 kitaplı bir kütüphane görebileceğimiz gibi müzik aşığı bir minimalistin evinde yüzlerce plaklık bir arşive de rastlayabiliriz.

Evimizde Nasıl Minimalist Bir Yaşam Tarzı Sürdürebiliriz?

Değer ve keyif kavramlarının hepimiz için farklı şeyler ifade edebileceğini, bu yüzden bu maddelerin hepimiz için uygun düşmeyebileceğini ve bunun da çok doğal olduğunu hatırlatarak, minimalist bir yaşam tarzı sürmemizi sağlayabilecek bazı öneriler paylaşalım:

Gardırobumuzu sadeleştirebiliriz
Seçeneklerimiz arttıkça seçim yapmamız zorlaşıyor. Üstelik yaptığımız seçimlerden de daha az tatmin oluyoruz. Gündelik yaşantımızda bu ikilemle en sık karşılaştığımız anlardan biri, “Yarın ne giyeceğim?” sorusu. Bu yüzden, minimalizmi denemek isteyen birçok insan, işe gardırobundan başlıyor. Mesela Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg mümkün olduğunca daha az seçim yapmak için aynı tişörtü giyiyor. İşe daha küçük adımlarla başlamak istersek 3 ay boyunca sadece 33 parça eşyayla yaşamak esasına dayanan Project 333’ü de deneyebiliriz.

Cep telefonumuzu sadeleştirebiliriz
Telefonumuzda yer almasalar aslında eksikliklerini hiç hissetmeyeceğimiz uygulamalarda saatler geçirdiğimiz oluyor mu? Öyleyse hangi uygulamaların bize gerçekten değer ve keyif kattığı, hangilerininse hayatımızda gereksiz bir kalabalık yaratıp zamanımızı, enerjimizi ve motivasyonumuzu boş yere tükettiği üzerine düşünmeliyiz. Telefonumuzu sadeleştirmeye tüm uygulamalarımızı tek
bir klasör/grup içine toplayarak başlayabiliriz. İhtiyaç duyduğumuz uygulamaları kullandıkça klasörden çıkarıp ana sayfaya alabiliriz. Bir hafta sonra hâlâ klasörde kalmış olan uygulamaları gönül rahatlığıyla silebiliriz. Ya da uygulamaları kullanım sıklığına göre farklı sayfalara yerleştirmeyi öngören bu sistemi deneyebiliriz.

Mutfağımızı sadeleştirebiliriz
Gereğinden kalabalık bir mutfağın temizliğine giden ekstra zaman ve enerjiyi neden ailemize ya da kendimize harcamayalım? Mutfağımızdaki eşyaların hangilerinin gerçekten temel ihtiyaç olduğu, hangileri olmadan da idare edebileceğimiz, hangilerinin de yarattıkları dağınıklık nedeniyle birer stres kaynağına dönüştüğü üzerine düşünebiliriz. Sadeleşmeye üçüncü gruptan başlayıp daha sonra ikinci gruptaki eşyaları da hayatımızdan çıkarabiliriz.

Elektronik eşyalarımızı sadeleştirebiliriz
Mutfağımızı sadeleştirirken sorduğumuz soruları elektronik eşyalarımız konusunda da sorabilir ve benzer bir sadeleşmeye gidebiliriz. İşe aynı işleve sahip olan birden fazla elektronik cihazdan birini eleyerek başlamak da bir başka yol. Ayrıca, elektronik eşyalarımızı sadeleştirdikten sonra elimizde kalan cihazların bize yettiğini hatırlayıp, yeni modelleri çıktığında eskilerin aslında değersizleşmediğini de aklımızda tutmalıyız.

Harcamalarımızı sadeleştirebiliriz
Minimalizmin genel prensiplerini diğer tüm harcamalarımıza da uygulayabiliriz. Yeni bir eşya alırken bu eşyanın hayatımıza bir değer katıp katmayacağını sorgulamayı bir alışkanlık haline getirebiliriz. Ayrıca bir tane kredi kartı işimizi görecekken ikincisine “Hayır” demek de finansal hayatımızı sadeleştirmenin bir yolu. Aylık bütçemizi sadeleştirmek içinse 50/20/30 metodunu kullanabiliriz. Bu yöntemle harcamalarımızı sadece üç kalemde topluyoruz ve gelirimizin %50’sini ihtiyaçlarımız, %30’unu isteklerimiz, %20’sini ise birikim ve yatırımlarımıza ayırıyoruz.

Arabamızı sadeleştirebiliriz
Yeni bir araba alacağımız zaman kendimize şunu sorabiliriz: “Sıfır bir otomobile gerçekten ihtiyacım var mı yoksa temiz bir ikinci el de hayatıma aynı değeri katabilir mi?” Benzer soruları arabamızın büyüklüğü ya da motor hacmine karar verirken de düşünebiliriz. Mevcut arabamızı satıp daha alt bir modele geçmek de bir başka seçenek. Hatta biraz daha ileri gidip, “Bir arabaya gerçekten ihtiyacım var mı?” sorusunu bile sorabiliriz. Bazılarımız için sürekli taksi kullanıp arada bir araç kiralamanın toplam maliyeti, bir otomobil sahibi olmanın maliyetinden daha düşük olabilir.

Evimizi sadeleştirebiliriz
Minimalizmi evimizin birçok noktasına dahil ettikten sonra daha da temel bir soruya geçebiliriz: “Şu an içinde yaşadığım evden daha küçük bir ev de hayatıma aynı değeri katabilir mi?” İyi bir tasarımla 24 metrekare bir dairenin bile olduğundan daha geniş görünebileceğini kanıtlayan Never Too Small gibi projelere göz attıktan sonra, daha küçük bir eve taşınma ihtimali üzerine düşünebiliriz.