New York Üniversitesi’nde (NYU) yapılan yakın tarihli bir araştırma, gözlerle dokunuş arasındaki bağın sandığımızdan da fazla olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre minik göz hareketlerimiz, çevremizdeki bir bilgiyi, bilginin duyusal modalitesinden bağımsız olarak, ne kadar doğru bir şekilde öngörebileceğimizi etkiliyor.

NYU’daki araştırmaya katılan deneklerin parmaklarına belirli aralıklarla yüksek ve düşük frekansta (yani sık ve seyrek) titreşimler veren bir cihaz bağlandı. Aynı zamanda deneklerin bilgisayar ekranındaki sabit bir noktaya bakması istendi. Deney sırasında titreşim verilmeden hemen önce deneklerin parmaklarına yine aynı cihaz tarafından anlık bir uyarıcı titreşim gönderildi.

Gerçek titreşimin zamanını gösteren bir ipucu görevi veren bu anlık uyarıcı titreşimle, daha uzun süreli yüksek ya da düşük frekanslı titreşim arasındaki süre ise her seferinde farklı uzunluktaydı. Araştırmacılar, aradaki süre değişse bile gerçek titreşim yaklaştığında deneklerin mikro göz hareketlerinin azaldığını fark etti. Yani denekler, titreşimin ne zaman geleceğini tam olarak bilmiyor olsalar da titreşim gelmeden önce ekrandaki noktadan gözlerini ayırmamak için daha büyük bir çaba gösteriyor ve böylece mikro göz hareketlerini daha da bastırıyorlardı. Üstelik mikro göz hareketlerini bastırma sertlikleri, az sonra oluşacak titreşimin frekansını da öngörebiliyordu.

Aynı zamanda makalenin yazarlarından olan NYU Psikoloji ve Sinirbilim Bölümü profesörlerinden Marisa Carrasco’ya göre, minik göz hareketlerinin dokunsal uyaranları ayırt etme yeteneğimizi engelleyebilmesi ve bu göz hareketlerinin beklenen bir dokunsal uyarandan önce bastırılmasının aynı yeteneği artırabilmesi, bize bazı ortak beyin bölgelerinin ve ortak sinirsel ve bilişsel kaynakların aynı anda hem göz hareketlerinin hem de dokunsal uyaranların işlenmesinden sorumlu olduğunu gösteriyor.