Anel‘deki unutulmaz iş hayatımın sonuna geldiğim ve yeni bir maceraya atılacağım şu günlerde, benim için çok faydalı olduğunu düşündüğüm ve kendime farklı bakış açıları kazandıran bir eğitime katıldım bugün. Eğitim yine Kariyer.Net 10.Kat tarafından düzenlendi. Genel anlamda eğitimde aldığım keyifli notları sizlerle paylaşmak beni mutlu edecek.

Sevgili hocamız Efsun Yüksel Tunç sayesinde farklı bir tanışma yöntemi öğrendim. Tahtaya kendisiyle ilgili çift haneli sayılar yazmıştı ve bunların ne olabileceğini tahmin etmemizi istedi. Hemen hemen herkesin aklından geçen; doğum tarihi, memleket (plaka), profesyonel iş hayatına başladığı yıl vs. cevaplarıydı. Artık ben de kendimi sayılarla ifade edebilirim! Bizi tanıma yöntemi olarak da (her ne kadar verilecek cevapların ön yargı oluşturabileceğini düşünseniz de) üç adet soru belirlemişti: yaşınız, memleketiniz ve en son okuduğunuz kitap… Şimdi, bu soruların sorulma amaçlarını hep birlikte inceleyelim.

Yaşımız aslında bizim hangi kuşakta olduğumuzu gösteriyor: 60’lar – Türkiye’de “sendikacı“, yurtdışında “çiçek çocuklar” olarak adlandırılan kuşak. 70’ler – Türkiye’de “sessiz“, yurdışında “x kuşağı” olarak adlandırılan kuşak. 80’ler – Türkiye’de “y kuşağı“, yurtdışında “why?” olarak adlandırılan kuşak. Son olarak 90’lar – Türkiye’de ve yurtdışında “yerinde duramayan” kuşak olarak adlandırılıyor.

İş hayatında tüm bu kuşakların bir arada çalıştığını düşünün. Zor, değil mi? İşte, eğitimin ilk konusu olan diplomatik davranma burada devreye gidiyor. Diplomatik davranarak yani bir nevi empati yaparak, cevaplarınızı hazır (ve tatminkar) tutarak, aslında kuşaklar arasındaki iletişim boşluklarını kapatmaya çalışıyorsunuz. 90 kuşağı üzerinde yapılan bir prospecting (istatistiksel değil, çünkü 9o kuşağı daha emekli olmadığı için yapılan zenginleştirme yöntemi) araştırmasına göre, bu kuşakta yer alan bireyler iş hayatlarında (emekli olana kadar) 14 kez iş değiştirecekler. Bu da demek oluyor ki, neredeyse her iki senede bir yeni iş hayatına atılacaklar. Ortalama bir şirkete alışma (oryantasyon da diyebilirsiniz) süresinin 8 ay olduğunu düşünürsek ne kadar küçük bir zaman aralığı, değil mi? Yine hocamızın paylaştığına göre, günümüzde en çok verilen eğitim türü: kurumsal iletişim. Yani kurumsal yazım dilinde kullandığımız rica ederim/arz ederim öbekleri arasındaki farklılıkların önemi. Kuşaklar arasında bu şekilde bir algı değişimi olduğunu öğreniyoruz.

Bir diğer soru olan memleket ile ilgili şöyle bir anektod var. İnanın, doğum yeri ile memleket arasındaki farkı ilk kez bu kadar net anladım. Bu benim özeleştirimdir ve sonundaki kazanımımdır. Tabi burada insanları sınıflandıran (yani yazının girişinde belirttiğim ön yargı) yaklaşımı sergilemiyoruz. Bilimsel olarak, bir insanda genetik kodların değişmesi için geçmesi gereken kuşak sayısı (torununuzun torunu oluyor) 5 imiş. Yani demek istediğim, siz doğduğunuz yerin değil, memleketinizin genlerini taşıyorsunuz. Hocamızın verdiği örnek güzeldi: kendisi yüzünü yıkadıktan sonra arkadaşının asistanı havlusunu tutuyor. Kendisi buna gerek olmadığını ve bu şekilde rahatsız hissettiğini söylüyor. Kız 20 yaşında ve cevabı şu: “Hocam bizde böyle, ben Arnavut kızıyım!” Şimdi hocamız da diyor ki, bu insan Arnavutluk’ta bulunmamış, orada büyümemiş, nasıl olur da böyle düşünebilir? İşte genetik kodlar burada devreye giriyor.

Son soru olan kitap ile aslında biriktirdiklerimiz öğreniliyor. Kelime dağarcığımız, günlük dilde kullandığımız kelimeler ve cümle yapılarımız aslında diplomasiye altyapı oluşturan bir nevi dinamikler. İnsan ilişkileri için buzdağı örneğini inceledik: görünen (%20’lik) ve görünmeyen (%80’lik) kısım.  Görünen kısım aslında mantığımızı oluşturuyor. Buradan da IQ ölçümüne ulaşabiliriz. Bir de görünmeyen taraf var ki bu da duygularımızı oluşturuyor. Burada da EQ ölçümü önemli. Ben kendimi hep, duygularımı mantığımın önüne geçirmeyen birisi olarak betimlerim. Türk insanımızda da iki tip diplomasi örneği var: AGM ve DGM. Öyle alengirli düşünme, cevabı basitmiş: AGM – adamına göre muamele ve DGM – duruma göre muamele. Tarafını seç.

Şimdi de diplomatik insanların sakınması gereken kelimeleri öğrenelim: Ama (itiraz, karşı çıkma, bahane anlamında) kelimesi yerine bununla birlikte, çünkü, ancak, fakat kelimeleri kullanılabilir. Şey kelimesi yerine kelimenin kendisi kullanılmalı. Şahsen benim neredeyse kullanmadığım ve sevmediğim bir kelimedir “şey”. Atıyorum (sallıyorum da bu gruba girer) kelimesi yerine örnek veriyorum kullanılabilir. Peki, size soru sorulduğunda söylenmemesi gereken kelimeleri neler? Hayır, olmaz, yok, değil, bilmiyorum, yapamam, asla, malesef, ne yazık ki ve -me/-ma içeren diğer kelimeler… Bu kelimeleri kullanmadan cevaplama yapmamız istenen alıştırmada adeta sınıfta kaldık çünkü, kullanmaya çok alışmışız. Bu kelimeleri kullanan kişiler; çözümsüz, olumsuz ve yıkıcı ilişki kuran kişiler olarak sınıflandırılabiliyor. Eğitimden sonra şöyle bir örnek oldu benim için: arkadaşım, bir konuyla ilgili bana soru soran e-posta atmış. İnanın, yukarıdaki kelimeleri kullanmadan cevap yazmak için bir beş dakika düşünmüşümdür.

Yukarıdaki örnekler üzerinden benimsenmesi gereken bir yöntem var: PnP (transistör değil!) yani Pozitif-Negatif-Pozitif yöntemi. Örnekleyelim isterseniz: size sorulan bir soruya sırayla pozitif (elinde olan, yapabildiğin) – negatif (neden) – pozitif (hedef) cevaplar vermelisiniz. Tabi yukarıdaki yasaklı kelimeleri kullanmayacaksınız:

  • Bana acil yardımcı olabilir misiniz? Size 10 dakika içinde yardımcı olabileceğim; şu anda elimdeki işi bitirmem gerekiyor, bitirince yanınızdayım.
  • Bize %40 indirim yapabilir misiniz? Size sağlayabileceğimiz indirim oranımız %10-15 arasındadır. Bugünün koşullarında %40 indirim yapmamız mümkün değil. Eğer yıllık anlaşma yaparsak ve yıl içerisinde bizden en az 3 kez alım yapacağınızı garanti ederseniz sizin için indirim oranımızı %40’lara çekebiliriz.
  • Kitap okumak zorunda mıyız? Gazete de okuyabiliriz, dergi de takip edebiliriz. Entelektüel seviyemizi yukarı çekmek için tek yol tabi ki kitap okumak değil. Kelime hazinemizi geliştirmek ve kültür düzeyimizi iyileştirmek için kitap dışında başka yollar da deneyebiliriz.

Yine eğitim içinde geçen diğer konuları şu şekilde paylaşmak istiyorum: Sohbet edebilecek donanımda olduğunuzu (yani cevabınız ve fikriniz olduğunu) düşündüğünüz 25 konu maddesi yazınız. Eğitimde direk soru gelince yazmakta açıkçası zorlandım ama yine de 25 konu maddem var. Her türlü konu olabilir: folklor, yabancı dizi, blog, Kadıköy, anime vs.. Böyle soruları çok seviyorum çünkü gerçekten insan kendine ayna tutuyor. Hocamızın aktardığına göre yönetici seviyesindeki bir kişinin sohbet edebileceği min. 100 konu maddesi olması bekleniyor.

Bir diğer konu da kendimize sormamız gereken iki kritik soru: zamanı; geçmiş, şimdi ve gelecek şeklinde üç kısma ayıralım. Geçmişi (mevcut bilimsel gerçeklikler ile) değiştiremeyeğimiz için şimdiki zamana, geçmişten gelen iyi veya kötü deneyimlerimizi, öğrenilmiş çaresizliklerimizi vs. aktarabiliriz. Şimdiki zamanda sormamız gereken soru: şimdi yaptıklarının (örnek: uyku düzenin, LinkedIn ağın, işin), gelecekte seni nereye taşımasını bekliyorsun? Gelecekte nelere sahip olmak istediğini (örnek: ev, araba, fazla maaş) belirle ve tersten şu soruyu sor: o gelecek için şimdi ne yapıyorsun? Sen de benim gibi al eline kalem-defteri, hadi.

Son olarak, not aldığım kitap isimlerini paylaşmak istiyorum: Hatasız Düşünme Sanatı serisi – NTV Yayınları, Olumlu Sözcükler Etkili SonuçlarHal Urban, Satışın Küçük Kırmızı KitabıJeffrey Gitomer. Diğer öneriler ve keyif yazılar için siz de egitimintadibaskadir.com adresini takip edebilirsiniz.

Yazıyı sonlandırmadan önce, eğitimde hocamızın sorduğu bir algı (hani yukarıdaki buzdağı gibi düşün, farklı bak) sorusunu sizlerle paylaşayım. Bakalım kolaylıkla yanıt verebilecek misiniz? Yanıtlarınızı yorum olarak (yani kazan-kazan ilişkisinde) alırsam çok sevinirim.

Aşağıdaki dizide “…” kısmına 1, 2, 3, 7, 8 rakamlarından hangisi gelmelidir?

6, 5, “…”, 9, 4

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.